Sahi Sami 'nin Sesi Neden Hazindi ? . .

“Bir Gül gibi kıvraktır
Bülbül gibi şakraktır
Aşk bana ızdıraptır
Yeter ağlatma beni”
Bülbül gibi şakraktır
Aşk bana ızdıraptır
Yeter ağlatma beni”
Eski Dîyarbekir’in Pîran (Dicle) İlçesinin Herêdan (Kırkpınar) köyündendir ve Gâvur Mahallesi’nin yazarı Mıgırdiç Margosyan’ın da köylüsüdür, baba Mıgırdiç ve ana Enna’nın oğlu Samuel Uluçyan (Sami Hazinses). 1915 Soykırımı’ndan sonra kurtulan Mıgırdiç, Dîyarbekirlilerin tabiriyle ‘Maraşal’ namı diğer ‘Daşçı Zifqar’ın oğludur Samo.
Film artisti olmadan önce de 1927 yılında Pîran’dan sökün edip Dîyarbekir’in Xançepek Mahallesi’ne yerleştikten sonra çocukluk ve gençlik yıllarında mukallitliği, espri yeteneği, şakacılığı ile arkadaş ve mahalleli çevresinde ünlenmiş biridir.
1940’lı yılların sonuna doğru bir yandan Diyarbakır’ın musiki ekolu Celal Güzelses’in Başkanlığını yaptığı Diyarbakır Musiki Cemiyeti’nin icra heyetindedir Sami Hazinses. Diğer yandan da şehrin eski ve usta Ermeni sanatkarları gibi puşicilik sanatını sürdürmektedir.
Evleri; şehrin Ermeni tebaasının katliamdan sonra sığındığı Surp Giragos Ermeni Kilisesinin bulunduğu Hasırlı Mahallesi, namı diğer Xançepek, namı en bakî Gâvur Mahallesi’ndedir.
Akşam saatlerinde ya da günün fırsat bulduğu saatlerinde mahallenin bir sokağına birilerinden gizlenerek kaçamak yapmaktadır Sami.
İşte yine görünmüştür sokağın başında Sami! Dayamış ağzını ahşap kapının şakşakosunun altındaki Miteloğlu Anahtarı ile açılan kilidinin derin oyuğuna, kendisinin ve sevdiğinin duyacağı kısık sesle ve ismiyle çağırmaktadır sevgilisini: “Güüül, Güül, Gül…” diye.
Sese, örtülü kapının avlu yakasından yanıt gelmiştir. “Efendim”, diye.
“Nefesini, sesini, soluğunu üfle Gül. Ciğerlerim Bayram etsin. Bak ağzımı dayamışım kilidin deliğine, hadi” demektedir Sami. Sevdiğinin, Gül’ünün nefesini doyunca ciğerine çeken Sami kısa ve dingin sohbetten sonra o günkü gıdasını almış vaziyette ayrılır sevdiğinin evinin olduğu sokaktan.
Bilenler derler ki; sesinin tılsımından ve yanıklığından bir de halkının çektiği acılardan almıştır Hazinses soyadını. Ve şehrini, Dîyarbekir’i, öyle sanıldığı gibi “iş gailesi” ile değil! “Bir Sevgili Gül” için terki diyar etmiştir. Olmayacak bir aşkın duasına amin demenin zor olacağının farkındadır Sami.
Film artisti olmadan önce de 1927 yılında Pîran’dan sökün edip Dîyarbekir’in Xançepek Mahallesi’ne yerleştikten sonra çocukluk ve gençlik yıllarında mukallitliği, espri yeteneği, şakacılığı ile arkadaş ve mahalleli çevresinde ünlenmiş biridir.
1940’lı yılların sonuna doğru bir yandan Diyarbakır’ın musiki ekolu Celal Güzelses’in Başkanlığını yaptığı Diyarbakır Musiki Cemiyeti’nin icra heyetindedir Sami Hazinses. Diğer yandan da şehrin eski ve usta Ermeni sanatkarları gibi puşicilik sanatını sürdürmektedir.
Evleri; şehrin Ermeni tebaasının katliamdan sonra sığındığı Surp Giragos Ermeni Kilisesinin bulunduğu Hasırlı Mahallesi, namı diğer Xançepek, namı en bakî Gâvur Mahallesi’ndedir.
Akşam saatlerinde ya da günün fırsat bulduğu saatlerinde mahallenin bir sokağına birilerinden gizlenerek kaçamak yapmaktadır Sami.
İşte yine görünmüştür sokağın başında Sami! Dayamış ağzını ahşap kapının şakşakosunun altındaki Miteloğlu Anahtarı ile açılan kilidinin derin oyuğuna, kendisinin ve sevdiğinin duyacağı kısık sesle ve ismiyle çağırmaktadır sevgilisini: “Güüül, Güül, Gül…” diye.
Sese, örtülü kapının avlu yakasından yanıt gelmiştir. “Efendim”, diye.
“Nefesini, sesini, soluğunu üfle Gül. Ciğerlerim Bayram etsin. Bak ağzımı dayamışım kilidin deliğine, hadi” demektedir Sami. Sevdiğinin, Gül’ünün nefesini doyunca ciğerine çeken Sami kısa ve dingin sohbetten sonra o günkü gıdasını almış vaziyette ayrılır sevdiğinin evinin olduğu sokaktan.
Bilenler derler ki; sesinin tılsımından ve yanıklığından bir de halkının çektiği acılardan almıştır Hazinses soyadını. Ve şehrini, Dîyarbekir’i, öyle sanıldığı gibi “iş gailesi” ile değil! “Bir Sevgili Gül” için terki diyar etmiştir. Olmayacak bir aşkın duasına amin demenin zor olacağının farkındadır Sami.
“Bir Gül için terk ettim
Ben Dîyarbekir’i
Yeter bu cilve, naz
Yeter ağlatma beni” diyerek.
Sadece bir şarkı sözüyle mi yetinmiştir Sami. Değil elbet.
Dîyarbekirliler kenti çepeçevre kuşatan şehrin binler yıllık kadim surlarına “Beden” derler.
Kutsal kitaplarda yer alan ve kutsiyetine bütün dinlerin biat ettiği nehirleri Dicle’ye de “Çay” derler.
Çayönüne gidelim, Çay Karpuzu yetiştirelim sözleri bu manadadır. Yine kendine has bir kulaç atma tekniği olan “Çay Yüzgeci” denilen bir yüzme tarzı da “çay” vurgusunun bir başka göstergesidir.
İşte bu baptan hareketle Sami’nin yine hazin ve hüzünkar sesiyle yazıp bestelediği “Çaya İner Ağlarım” şarkısının sözleri Gül’e, Gül’üne olan sevdasının çarpıcı örneğidir.
Mesela şimdilerde adeta unutulan ve kentin sevdalı ihtiyarlarının belleğinde olan şarkının her dörtlüğünde Gül’ünün adının vurgulandığı unutulmuş dizeleri şöyledir.
Ben Dîyarbekir’i
Yeter bu cilve, naz
Yeter ağlatma beni” diyerek.
Sadece bir şarkı sözüyle mi yetinmiştir Sami. Değil elbet.
Dîyarbekirliler kenti çepeçevre kuşatan şehrin binler yıllık kadim surlarına “Beden” derler.
Kutsal kitaplarda yer alan ve kutsiyetine bütün dinlerin biat ettiği nehirleri Dicle’ye de “Çay” derler.
Çayönüne gidelim, Çay Karpuzu yetiştirelim sözleri bu manadadır. Yine kendine has bir kulaç atma tekniği olan “Çay Yüzgeci” denilen bir yüzme tarzı da “çay” vurgusunun bir başka göstergesidir.
İşte bu baptan hareketle Sami’nin yine hazin ve hüzünkar sesiyle yazıp bestelediği “Çaya İner Ağlarım” şarkısının sözleri Gül’e, Gül’üne olan sevdasının çarpıcı örneğidir.
Mesela şimdilerde adeta unutulan ve kentin sevdalı ihtiyarlarının belleğinde olan şarkının her dörtlüğünde Gül’ünün adının vurgulandığı unutulmuş dizeleri şöyledir.
“Çaya iner ağlarım
Gülü deste bağlarım
Yârimi sıtma tutmuş
Gül’üm için yanarım.
Gülü deste bağlarım
Yârimi sıtma tutmuş
Gül’üm için yanarım.
Çaya iner ağlarım
Gülü deste bağlarım
Biri öz kendim için
Biri’n Gül’e yollarım
Gülü deste bağlarım
Biri öz kendim için
Biri’n Gül’e yollarım
Çaya indim susuzum
Kaç gündür uykusuzum
Gitsem Gül’ün yanına
Elim durmaz huysuzum
Kaç gündür uykusuzum
Gitsem Gül’ün yanına
Elim durmaz huysuzum
Çaya indim Gül için
Bilmem bu aşk ne için
Gül’ümü koparmışlar
Ağlarım Gül’üm için…”
Bilmem bu aşk ne için
Gül’ümü koparmışlar
Ağlarım Gül’üm için…”
Bu sebeple yazının girişinde bir dörtlüğünü paylaştığım ve ömrünün son demine kadar “Gül”ünün aşkıyla yazdığı şarkı sözlerinin bugüne kalanıdır belki de Sami’nin ve ona Hazinses soyadını koydurtmaya vesile olan katliamdan kurtulmuş bir Ermeni’nin mümkünatı olmayan sonuçsuz aşkının hikayesi!
“Bir gün kalırsam sensiz
Ömrüm geçer neşesiz
Sen de yaşama bensiz
Yeter ağlatma beni”
Dîyarbekirliydi, Ermeni’ydi ve Hazin Sesli biriydi Daşçı Zıfqar ile Enna’nın oğlu Sami Baba. Ölünceye kadar gözlerinin feri, hep parlaklığını korudu. O mukallit ve neşeli, şişe gibi parlak ve hep kıpırdak gözlerin ardında hüzünkar bir bakış bırakarak göçtü öte yakaya. Şarkıları, sözleri, besteleri hala belleklerde. Ölüm yıldönümünde ruhu şad olsun…
Ömrüm geçer neşesiz
Sen de yaşama bensiz
Yeter ağlatma beni”
Dîyarbekirliydi, Ermeni’ydi ve Hazin Sesli biriydi Daşçı Zıfqar ile Enna’nın oğlu Sami Baba. Ölünceye kadar gözlerinin feri, hep parlaklığını korudu. O mukallit ve neşeli, şişe gibi parlak ve hep kıpırdak gözlerin ardında hüzünkar bir bakış bırakarak göçtü öte yakaya. Şarkıları, sözleri, besteleri hala belleklerde. Ölüm yıldönümünde ruhu şad olsun…
* Kendi sesi ve görüntüsüyle şarkısı: http://ucuncuadam.wordpress.com/2012/09/27/sami-hazinses-yeter-aglatma-beni/