Aydın Orak’ın Musa Anter’in hayatından izler taşıdığı ‘Asasız Musa’ filmi vizyona girdi. Filmin Musa Anter biyografisi olmadığını söyleyen yönetmen Orak “Daha çok insanlar ‘Musa Anter kimdir?’ diye sorsunlar istedim” diyor

Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri kuşkusuz 1990’lı yıllar; faili meçhuller, kayıplar... 20 Eylül 1992 hafızalara kazıldı ve Kürt aydını Musa Anter sokak ortasında vuruldu. Aslında değişen bir şey yok; daha yakın tarihimizde Hrant Dink de sokak ortasında vurulmamış mıydı!
Yönetmen Aydın Orak tiyatro oyunu ‘Araf’tanın ardından bu kez Musa Anter’i beyazperdeye taşıdı, tek bir farkla: Filmde Musa Anter anlatılmıyor “Anter kimdir?” diye soruyor! Metaforlara dayalı bir anlatımı seçen Orak’ın filminde Turgay Tanülkü, Aydın Orak, Selamo, Şenay Aydın, Murat Toprak, Rahşan Anter, Dicle Anter, Anter Anter gibi isimler yer alıyor.
Aydın Orak’la vizyonda olan ve Musa Anter’in hayatına dokunan filmi konuştuk…
»Topluma mâl olmuş bir ismi beyazperdeye aktardınız. Bu riskli değil mi?
Şu hayata dair ele aldığımız her tür toplumsal, politik ve kişiler risk taşıyor. Musa Anter’e dair söyleyecek, anlatacak sözlerim ve sorulacak sorularım var. Bir cevabım yok. Filmde Musa Anter’e dair çok şey söylüyorum. Fakat bu sözlerin hiçbiri Anter’e dair cevaplar değildir. Anter’i anlamaya algılamaya çalışan sorular. Bu sorulara cevabı da seyirciler verecek.
»Öncesinde Musa Anter’i ‘Araf’ adlı oyunla tiyatro sahnesine taşıdınız. Şimdi sinemanın dilini seçtiniz neden?
Tiyatroda Musa Anter’in biyografisini elden geldiği kadar seyirciye anlatıyorum. Oyunda Anter’e dair akla gelebilecek soruların cevaplar var. Çocukluğu, okul hayatı, mahkeme, nasıl öldüğü... Oyun bir cevap iken film bir sorudan oluşuyor. Onu daha iyi anlamak, onun evrenine, sosyolojisine girmeye çalışma çabasıdır.
»Film belgesel tadında ilerliyor ve bana uzun sahnelerle aslında anı yaşattınız…
Filmin türüne yorum yapacak isimler sinema yazarı, akademisyenlerin işi. Bu filmi tasarlarken bildiğim tüm film tarz ve kategorilerini bir kenara bıraktım. Bir dünya kurmak istedim. Benim ve Anter’e dair bir dünya. Bu dünya da Anter’in gerçekliğine ulaşma çabası. Sahnelerin epizotlar halinde olması, oyuncuların neredeyse hepsinin çaktırmadan veya direkt kameraya bakmaları, kameranın tekleme hareketleri, tüm bunlar tiyatrodan aldığım Brechtyen epik anlatımın sinemadaki deneme hali. Sahnelerin uzun tutulması tabii ki her karesine kadar tasarladığım sürelerde. Siz bu filmi değerlendirirken normal bir sinema filmi akışı, dramatik yapısı, olay örgüsü, karakter yapısı kısacası normal bir sinema filmi gibi değerlendirirseniz filme haksızlık etmiş olursunuz. İnsanlar bazı sahnelerin hızı, ağırlığı ve süresini eleştireceğine kendi hayatındaki hız kavramını gözden geçirmeyi aklından geçirmez. Çünkü o hemen sahne geçsin de son otobüse yetişeyim derdinde.
»Metaforlarla ve simgelerle anlatmışsınız Anter’i. Gösterimde insanlar “Musa Anter kimdir anlamadık” dediler. Bu filmde sizdeki asıl dert neydi?
Musa Anter’i tanıtan bir film değil onu anlamaya çalışan bir film. Bir öğretmen edasıyla “Bakın size Musa Anter’in kim olduğunu gösteriyorum” demek bana olabildiğince yanlış geliyor. Bu benim Musa Anter’e içsesle ulaşmak istediğim bir yolculuk. Anter’i ve arka planındaki coğrafyayı anlatma dertlerim arasında.
»İlk hapis cezası Atatürk’ün eşi Zübeyde Hanım’a karşı çıkışı olarak bilinir…
Evet. 1938’de Adana Erkek Lisesi’nde okuyorken Dersim İsyanı var. O zamanlar Kürtlerin kuyruklu olduğuna inanılırdı. Lisede çocuklar onun kuyruğunun olup olmadığına bakmış. Kürtler ile dalga geçiliyormuş. Dersim İsyanı’nın önderi Seyit Rıza’yı çocuklar Kürtlerin atası yani Apê Musa’nın atası olarak görür ve Seyit Rıza’nın eşi Besê’ye küfür ederler. Apê Musa da öğretmenin masasına çıkar, o da Atatürk’ü Türklerin atası olarak gördüğünden Zübeyde’ye küfür eder. 15 gün nezarette kalır. Valinin 2 çocuğu aynı okulda olduğu için Apê Musa da çalışkan biri vali okul müdürünü kırmaz ve salıverir. Tabii daha sonra bunun doğru olmadığını ama çocuk aklı olduğunu söyler.
»Anter 1992’de vuruldu… JİTEM’in yoğun olduğu 90’lı yıllarda! Kayıpların, faili meçhuller oldu o yıllar… Sizdeki izdüşümü nedir?
Bu filmi yapmamın en büyük nedeni Hrant’ın vurulmasıdır. Hrant vurulduğunda çok düşündüm. Bu ülkede aydın cinayetlerinin devam ettiğini görmek, bunun tarihin birinde yaşanan münferit bir olay olmadığını anlamama neden oldu. Ve bu cinayetlere karşı bir şey yapmam gerektiğine inandım. Bu duruma karşı tepkimi en yakınımda en çok bildiğimi iddia ettiğim Apê Musa’yı anlatarak yapabileceğimi düşündüm.
BARIŞ SÜRECİ HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİRMEDİ
»O yıllarda sokak ortasında kurşunlanırdı insanlar. Bugün baskı ve halkları birbirine düşman eden aynı gelenek devam ediyor. Kobane’de olanlar mesela… Birçok kişi yaşamını yitirdi. Kürtler sokağa çıktı. Tüm bu olanları nasıl yorumluyorsunuz?
Biz yaptığımız filmlerle, tiyatro oyunlarıyla bu ülkeyi bir yüzleşmeye çağırmaya çalışırken yıllar sonra yüzleşmesini isteyeceğimiz yeni ölümler gerçekleşiyor. Barış veya çözüm sürecinin hayatımda hiçbir şey değiştirmediğini hep söyledim. Eğer bu süreç Kürtçe film, tiyatro yapan biri olarak benim hayatımda bir şey değiştirmiyorsa, bu acıları yaşayan insanlar ve bu insanların yakınlarının hayatında neyi nasıl değiştirir. Kobane veya Kürt coğrafyası bizim için çok önemli bir yerde duruyor. Orada yaşanan o katliamlar, Ezîdî halkına uygulanan katliam ve göçler kabul edilecek türden değil. Şu süreçte acilinden herkesin elinden gelen ne varsa yapması gerektiğine inanıyorum. Bu katliama dur demek için, her tür eylemin, ses çıkarmanın gerçekleşmesi gerekiyor.