Müzik

23 Ekim 2013 Çarşamba

Azad Ziya Eren






FERONIA


Ben rastladığımda onun gözlerinde Okyanus 
Sırtındaki pullarda akvaryumu vardı, Mermaid’di adı
Kırlangıçbalığı olduğunu biliyordu sanırım, 
Anımsadı seslenince, gövdesi suda ruhu göğ’deydi senelerce...


Sesler ve sesler Feronia, yalnızlığın parfümü gibi dağılıyorlar hiçliğe
Ayrışan suların maviliğinde anlaşılmaz parıltıları çıplaklaşıyor yeryüzünün 
Dağlı bir annen var senin ayak izlerinde 
Adası yüzüne benzeyen Akdenizli bir baban muhtemelen kayalık
Ağaçlarında sabah serinliği 
Proserpina’ya kızgınlık kıvrılmış saçlarına
Aynılığımızı sakın kazıma Feronia ve her saatte gül
Akvaryumda istiridyesini göğerten incisin sen, cevher sensin unutma. 
Sıcaklığı gecelerinde okunmuş kitaplar toplamı ve yarası yalnızlığımızın
Dinginliğini örten havaî rüzgârda sözcükleriyle uçan kalb, kozasında solur
Kurşuni çadırında kutsal gecesinin yaprakları, paltosunda çöl yalnızlığıyla
Orduların vicdanımıza açtığı her göz’de, İsa dilime her gerildiğinde Feronia, 
Kanatlarını sabırla havalandıran Meryem’i ve merhemisin gecenin
Jeanne d'Arc’ın eleminden çok rüya gördüm barbarlar evreninde 
Ah Feronia, belirsizliğin kumsalları yok, bahçesi ve evi yok, çatısı ve dibi
Mavi taşlar, siyah taşlar, renksiz taşlarla örülü uçurumu
Bu uçsuz suyun sancakları, kılıçları, köpükleri, sandıkları ve köprüleri
Bu borda ve çatana, bu rüzgâr ve ruh, demir alan bu kabarmış hüzün
Zamanın lacivert sesi senin akşamüstündür diyorlar saydam kanatlarıyla
Kaygılarımın bütün suları sende mevcut Feronia
Bir dal Shamrock gibi Dublin’de kutsal ve nadir bir çiçek açma
Güneşin elaçıklığı ve enerjisi zamanın mavi kanından verilmiş 
Bu müphem kent gibi ışıldıyor uzak ormanın senin 
Bir ağacın kökleri nasıl dönerse kanatlarına Kırlangıçbalığı’nın
Bu değişimin boşluklarını da saatlerle ve rıhtımında görüyoruz öyle 
Bazı sevgilerin ciğeri gemiler gibi su alır Feronia 
Ve kaybolmuş bir ses gibi gömülür kendi karartısına
Şu okyanus şarkıcıları ve aklın çocukları bunun için doğdurulmuş 
Kıyılar ve halatlar gibi hayatları onların
Kolunu uzat, kalbini sarkıt, damarlarını kenetle, içini sun, dışını kabukla
Bu dünyanın harcında yoğuz, hariciyiz ve ‘halat babası’zız fırtınada
Bazan sen de yoksun Feronia
Bu altın rengi sonbahar, suyu ayırır gibi kalbimizi ikiye bölen bu gemi
Dokunuyor şüphesiz yavaş ilerleyen kürekleriyle Conrad’ın ve Allah’ın
Mavikanlı sularında o siyah ve siyah ve daha siyah gölgeyiz Feronia
Gidişini gördüğümüz omurganın ıslak gövdelerimizle başlıyor yolculuğu
Suyun gözenekleri, dipsiz sessizlik ve kafesleri vicdanın 
Kapalı olduğu yerden çürüyor bir atsa da her iki kalb 
Ayaklarındaki bu açık deniz, gözlerindeki uzak sevgi tesadüf olamaz.

Azad Ziya Eren.