Müzik

13 Nisan 2014 Pazar

"Sürgün Mimarı"






Nasıl bir ironiydi ki, Ayazma


mezarlığının Ağaoğlu’nun lüks My


World Europe projesine yol geçirmek


üzere yıkılışını anlatan yazımız gündelik


bir gazetenin Pazar ekinde yayımlandığı


gün, Karşı’nın kent ve ekoloji haberlerine


ayırdığı ve her çarşamba yazdığımız son


sayfada Ağaoğlu’nun arsız sırıtışı ile


karşılaştık!






Bezirganbahçe neresi?






Bugün My World Europe projesinin


yükseldiği Ayazma, 2007’ye kadar,


yoksulun, garibanın, zorla yerinden


edilmiş Kürt nüfusların, ucuz kiralarla


kente tutunanların eviydi. Arazi rantı artan


bölgeye, Olimpiyat Stadı’nın inşası,


sermayenin ağzını sulandıracak, Ayazma


2004’te dönüşüm alanı ilan edilecekti.


Aynı koşullarda ucuz kiralık bulamayan


kiracılar çadırlara mahkûm edilirken, hak


sahibi kabul edilenleri de yeniden iskân


edildikleri Bezirganbahçe TOKİ


konutlarında yoksulluk, yoksunluk ve hak


ihlalleri beklemekteydi. O zamanlar,


neredeyse tüm TV kanallarından,


“Yaptım oldu, burası golf sahası, şurası


havuz, burası...’’ lüks konut projesini


reklamlayan Ağaoğlu, Ayazma


kiracılarının hak mücadelelerinin de


anlatıldığı Ekümenopolis belgeselinde,


Bezirganbahçe’deki mağduriyetleri


gündeme getiren yönetmen İmre Azem’e


bön bön bakarak “Bezirganbahçe


neresi?’’ diye soruyordu.






Sürgün Mimarı






Arabalarını kadın, kadınlarını araba


bellemiş, el attığı her varlığı


metalaştırma, kentin her bir


santimetrekaresini pazarlama uzmanı,


beyaz atlı prens rolünde kentin en değerli


ormanını bir başka talan projesine


açmaya uğraşır, emsal artırımı için


iktidarla ahlaksız pazarlıklarını sürdürür,


mahkeme kararlarına da bir “yaptım


oldu!’’ çakarken, Bezirganbahçe’yi


nerden bilecekti? Alt gelir grupları, kent


yoksullarını çeperlere sürgünün mimarı,


kendini karikatürleştirerek failliğini


gizlerken, gazete sayfalarından, TV


kanallarından, billboard’lardan ve


ne yazık ki adil bir kent


sayfamızdan da yaşamımıza arsızca


sızıyor. Yarım yamalak Türkçesiyle


“My World Your World’’ paralayan


sarışın cazibesi, ağzını her


açtığında bizler kendi kentimize


biraz daha Fransız kalıyor, biraz


daha sürgün oluyoruz.


Ağaoğlugillerin projeleri kenti ele


geçirdikçe, Gezi’den inşa etmeye


durduğumuz kent biraz daha zorlaşıyor.






Özgürlük kaleleri de işgalle kurulur






Müdahale ismiyle cismiyle gazetenin


sayfasında var olurken, kelamlarımızı


reklamıyla işgal ederken yayın çizgisine


müdahale edilmese ne yazar? Nasıl bir


paradokstur ki, özgürlük kaleleri de işgal


ile kurulur, Gezi gibi. Tam da bu yüzden,


hangi düşüncenin nereyi nasıl işgal ettiği


önem kazanır çünkü işgal edilen mekân,


yaşamı da şekillendirir. Eğer


mücadelemiz adil, eşitlikçi, özgür,


demokratik bir kent ise “Bize reklam


veren hiçbir şirketi ayırmadan kabul etme


yolunu izliyor, esasen bunu yaparak


gayet normal bir strateji izliyoruz...”


sözleri, günü kurtarma pragmatizmidir.


Böyle bir strateji normalleştirildiğinde,


idealler birer ikişer çarpılanır; kaleler ve


elbette özgürlük kaleleri de içerden


fethedilir çünkü. Bu nedenle, “editoryal


bağımsızlık ve mali dengeler ayrı şeyler’’


değil, birbirlerini besleyen şeylerdir.


Sermayenin kendini aklama, yıkama ve


kamuoyu gözünde muteber kılma


mekanizmalarının akıl almaz bir çeşitliliğe


büründüğü çağımızda, bilcümle sürgün,


talan ve yağma projesine “Karşı’’


duruyoruz derken, faillerin boy boy


reklamlarını yayımlamak, bizlerin kalemi,


emeği üzerinden kazanılan okuyucuların


bu faillerin tüketicilerine dönüşmeler ya


da okuyucu gözünde failliklerin


olağanlaştırılmalarıdır ki ikisi de aynı


kapıya çıkar; değerleriniz içten içe ele


geçirilmiştir. Faust kendini şeytana bir


kez satar!


“Sarı ormanın içinde yol ayrımına


geldim /Ne yazık ki her iki yoldan da


gidemezdim / /Ve ben daha az


yürünenine saptım /Ve bütün olanlar


da bu yüzden oldu” der Frost. Gönüllü


katkımızla Karşı’da yer aldık çünkü daha


az yürünen yoldan gideceğini düşündük,


inancımızı koruyarak devam derken


umuyoruz ki eleştirilerimiz yerine gitmiş


olsun.