Müzik

19 Eylül 2013 Perşembe

Bülent Akyürek - Hızlı Anlama Tekniği

1
HIZLI ANLAMA TEKNİĞİ
Mutlu, huzurlu, iyi bir insan olmak için psikologlara koşuyor, kendimizi saçma sapan hobilere adıyoruz.
Akşam haberlerinde bize sunulan Batılı yarışmalara bakınız: Hızlı bira içme, hızlı hamburger yeme, hızlı konuşma, hızlı okuma… İntihara sürüklenen bir kardeşimizi tek kontör zamanlamasıyla dinliyor sonra işimize bakıyoruz.
Unutmadan söyleyeyim; İslâm’da hız sadece savaşta,tövbede, yetişkin kızınız varken evlendirmekte ve ölülerimizi defnetmekte caizdir. Tüm bunların dışında yavaşlık gerekir, çünkü yavaşlıkta sabır gizlidir, sabır ise Müslüman’a farzdır.
Woody Allen der ki: “Hızlı okuma tekniğiyle Tolstoy’un SAVAŞ ve BARIŞ’ını okudum, olay Rusya’da geçiyor.”
15.000’in üstünde kitap okudum.
5 yıl felç kalmıştım, kıpırdayamıyordum, işte o zaman okuma maceram daha da hızlandı. Çünkü hareketsizdim, işim yoktu, vaktim vardı. Tüm hayatı sırt üstü yattığım döşekten tavanın beyaz kirecine bakarak yorumluyordum. Şimdi, hızla şehirden şehre her gün söyleşiler için uçarken okumaya eskisi gibi vaktim olmuyor.
Bu yüzyıl anlam kayması yaşıyor.
Tefekküre vaktimiz yok, bu yüzden günahlarımızı, ölümü düşünemiyor, pişman olamıyor, hal böyle olunca da tövbe kapısına gidemiyoruz. Kendimizle barışık, dünyayla kavgalı, hırs dolu, kazanma arzusundan kudurmuş, başarı yollarının tilkisi gibi yaşıyoruz.
Empati anlayışımız tersten akıyor: Ben öldürmesem o öldürecekti, ben çalmasam onlar beni soyacaktı, ben ezmesem ezeceklerdi…”
Böyle bir hayat çekilir mi? Şeytanın suç ortağıyız, kendimizle yani içimizdeki şeytanla barışık yaşayıp zaferimizi kutluyoruz.
Yeryüzü şöyle konuşan bir kahramanla ne zaman tanışacak: “Ben, bu dünyaya ezmeye, başarmaya, zafer kazanmaya, zengin olmaya gelmedim, ben helal yaşayacak, gerekirse dayak yiyecek, kaybedecek ve kimsenin ahını almadan cennete gideceğim, alın tüm dünyayı başınıza çalın…”
Anlamı kaybettik. Anlamsız günler ve yıllarımız hepimizi zalim etti. Kendi içimizin saraylarından çıkıp hayata dokunamıyoruz. Mana kültürü maddi bakışlara taşındı. Dağ nedir, ağaç nedir, ölüm ne? Düşünemiyoruz hiçbir şeyi, gözlerimiz borsa tahtasına bakmaktan katarakt oldu, sözlerimiz yaralı kalpleri okşamıyor. Hızlı uçak, hızlı tren, hızlı internetle ömrümüzün üstünde sörf yapıyoruz. Düşmeye, acı çekmeye, sabretmeye hazır değiliz. Oysa bir gün hayat duracak, ölüm anı gelecek istemesek de, işte o zaman yavaşça anlayacağız insan olmanın kıymetini ama hayatımız bir film gibi hızla akıp gidecek gözlerimizin önünden. Çok geç olacak, çok pişman olacağız ve artık tövbe etmeye vaktimiz olmayacak.
Hızlıca aklımızı başımıza almanın, insan olmanın vakti gelmiş geçiyor kardeşlerim, bir daha söyleyeyim, bir yazı daha yazayım dedim, belki vesile olur, belki bir kuş uçar önümüzden, kravatlarımızı, ceketlerimizi çıkarıp koşarız arkasından tekrar insan olmak için, iyi olmaz mı?