Müzik

13 Nisan 2014 Pazar

Türkiye’de Uzunca Bir Süre İçin İslami Tespihin İmamesi Parçaland



Malum yeni türkiye’yi kuruyoruz. Normalde haber izlemem. Herkes cemaatle hükümet arasında yoğun bir gerginlik olduğunu söylüyordu. Bense abd’de bulunduğum sıralarda hocaefendi’nin şahsının akp’ye hayli yüklenmiş olduğunu görmüş olsam bile kendisinin oradaki bir iki sözü (düşman içeriye –hizmete- girmiş, dahiyane hareket etmek lazım) ve cemaatten çok eski bir abinin ‘bunu kimsenin bilmesi gerekmez, ama bu bir danışıklı dövüş’ sözleri üzerine bu kavgayı pek de kale almıyordum. ‘gerçek’ olduğuna inanmıyordum çünkü. Meğerse gerçekmiş. 17 aralık’tan birkaç gün önce de bir dostumdan hocaefendi’nin meşum ‘alufte’ sohbetinin varlığını öğrendim. Bu şantaj kasetlerinin çoktandır çekildiğini söyleyen üst düzey bir iki bürokrat dostum vardı, ama ben yine de ‘hocaefendi böyle şey yapmaz’ sığıntısıyla bu iddiaları geçiştiriyordum. Büyük bir saflık ama iki tarafa da derinden raptı olan ben sanıyorum ancak böylesi bir pollyannacılıkla bu süreci atlatabilirdim. 17 Aralık’a kadar atlattım da. Sonra 17 aralık oldu.


O gün durum şöyle görünüyordu: Tayyip Bey’in bu kavgayı kazanma şansı pek yok. Tek sebep: bu hükümet boyunca ihalelerde ciddi yolsuzluk yapıldığı bir sır değil, ve bunlar son tahlilde hayırlı işler için kullanılmış olabilseler bile (bkz. Hayrettin Karaman’ın fetvası), bu yolsuzluk çarkını işletmiş bir siyasi iradenin resmen ayakta kalabilmesi mümkün değil, hele ki cemaatin devlet içindeki yapılanması vasıtasıyla uzun süredir devletin anahtar figürlerini gözetlediğini varsayarsak, (alüftelerine kadar) bu bilginin tamamen kamuya mal olacağı kesindi. Kendine karşı olası eylemleri önlemek için devlet aygıtına sert ve sürdürülemez hamleler yapan Tayyip Bey’in savaşın devlet katını çoktan kaybettiği ve ve eğer kalırsa tamamen sosyolojik desteği sayesinde ayakta kalabileceği kesindi.


Yalnız 17 Aralık hareketiyle Hocaefendi kendi siyasetine ait son derece büyük ipuçlarını gözler önüne serdi: bu hareket insanları dinliyordu. Bu işin özel yaşam kamusal yaşam, suç yaşamı masum yaşam ayrımı gözetmediğini sonraki dinleme operasoynunda hep beraber gördük. Benim için bu daha 17 aralıkta aşikardı. Alufte edebiyatı boşuna yapılmamıştı. Zaten akp içinde de şu ya da bu bürokratın tam da bu şantajla kontrol altında tutulduğu konuşuluyordu. Böylece karşıma şöyle bir manzara çıkıyordu:


(1) bu hükümetin yolsuzluklarına mücadele ederken özel yaşam sınırlarını tanımadığını ispat eden bir Hocaefendi.


(2) bu hükümetin yolsuzluklarına güya savaş açarken kendisinin yargı-polis-askeriye vs gibi kamu personel alımı sınavlarında her türlü ahlaksızlığı din namına mukaddes hale getiren hocaefendi.


(3) bu operasyon bir yolsuzluk operasyonu olmanın çok ötesinde Arap Baharı’nda sıra Mısır’dan sonra










Türkiye’ye gelmişken, ve ABD ve İsrail Türkiye’deki her hareketi tayyip Bey’i indirmek için son derece sofistike yollarla kullanmaya çalışırken, abd’de kendi cemaatinin ABD’nin yüksek siyasetçileriyle içiçe olduğunu bildiğim, ama hep hayra yorduğum, hocaefendi tam da Mısır sonrası operasyonun senaryosunun başaktörlüğüne soyunuyordu.










Zaten kendisinin Financial Times’daki yazısı da bu minvaldeydi: Türkiye, (Batılıların takdir ettiği üzere) İslam dünyası için bir ışık (ve model)di, ama sonraları (Tayyip Bey) o yoldan saptı (örn. One minute ve Mavi Marmara sonrası dönem) bizim derdimiz türkiye’yi yeniden İslam dünyası için bir ışık (ve bir model) kılmak. Yani kabaca Hocaefendi Batı’ya şu mesajı veriyordu: ‘siz türkiye’yi yeniden dizayn edeceksiniz, ve biz seve seve sizin taşeronunuz rolünü oynayacağız.’


Tüm bunlar benim için 17 Aralık olduğu gün belirgindi. Yani kabaca bu kavganın mahiyeti yolsuzlukların bitirilmesi filan değil, ‘batı’nın bağımsız hareket etmeye çalışan bir islami aktörü (tayyip beyi) devirme hamlesi’ydi. Ve ben de kavganın başından itibaren buna göre saf tuttum.Amatör bir islam alimi olarak biliniyorum, isteseydim bile –aynı safta görünüyor olmama karşın- AK Parti’nin yolsuzluklarını savunma şansım ve isteğim yoktu. Ve ayrıca 1998’den beri biraz garip bir yolla Hocaefendi hayatımda ailemden çok daha büyük bir yer tutuyor (özellikle 2009’dan beri daha da fazla.) Ve demokratik bir siyasette yolsuzluk daha büyük bir melanet teşkil edebilse de, bir cumhuriyette ya da İslam ideallerine göre ‘bir Müslüman olarak Batı’ya taşeron olmak’ çok daha affedilemez bir suçtur.


Bir de bunların üzerine 17 aralık’ın ilk günlerinde AKP içindeki savrulmuşluğu ve bu partideki pek çok bazılarının durumdan menfaat koparmaya çalışan ahlaksız tavırlarına şahit olunca ‘allah ne verdiyse’ dedim hocaefendi’ye yüklendim.


Elimde bir tek facebook vardı. Facebook sayfalarından –yıllardır gözetlendiğimi ve hocaefendi’nin de yazılarım ona ulaştığından beridir beni bir şekilde okuyor olduğunu bildiğim için- gerekçeli bir şekilde hakaretlerimi hocaefendi’ye sıraladım. Çünkü hocaefendi neyi başardı? Biz artık bir daha çocuklarımıza hatta kendimize islam büyüklerini anlatırken hocaefendi figürü önümüzde bir nemrut gibi duracak. O yüce ahlakıyla serfiraz olduğunu söylediğiniz Bediüzzaman nasıl bir adamdı? Gazali nasıl bir adamdı? Vs sorusunu sorduğumuz her vakit, ikitdarla ilişkilerinde bu insanların da aynı Hocaefendi gibi sahtekarlıklar yapmış olabileceğini varsayabileceğiz.






Ve bu çok ağır bir kusurdur bir islam alimi için.






Ve çocuklarımız da biz onların menkıbelerini anlattığımızda bize pek inanmayacaklar, biz onların yüceliğinden bahsederken. Kabaca söyleyeyim: sanıyorum 1000 yıllık bir mürşid-i kamil geleneğini yıkmış oluyoruz tek bir hareketle. Ya da tek bir hareketin ifşa ettiği gerçeklerle… Bu belki de iyi olmuştur. Yani İslam yaşayacaksa kendi ayakları üzerinde duran bireyler üzerinde yükselecek, cemaat taassubu ile değil.


Son üç yılın iç siyasetini özellikle vurgularsak AKP deneyimi ile İslam siyaseti ciddi bir yara almış oldu. Hocaefendi’yle de olası bir islami cemaat oluşumu karşısında her zaman bu kötü örneği bulacak.






Hasılı Türkiye’de uzunca bir süre için İslami tespihin imamesi parçalandı. Bu çok ağır bir durum. Kavganın şimdiki gidişatı şu: Tayyip Bey halkın desteğine dayanarak ayakta duruyor, aslında halkı nezdinde de ciddi bir yara almış olsa da… Ama hocaefendi sanıyorum, bu savaşı kaybetse de kaybetmese de türk halkını ilelebet kaybetti. Bunlar herkesin bildiği gerçekler. Doğru. Bi de ben söyleyeyim de bi daha bu konuda ağzımı nahoş ve Müslümana yakışmaz bir şekilde bozarsam kimse bana kızmasın.






Bu kavgada tavrım ve tutumum da budur. Kimse beni yanlış anlamasın. Ve artık ders çalışmam lazım. Memleketi başkası kurtarsın .