Hepimizin bildiği üzere devlet dediğimiz şey asıl olarak tepemizde duran, iplerimizi elinde tutmaya çalışan ve her şeyi kontrol altına almak isteyen bir yapı. Bu yapının sağlıklı işleyebilmesi ve iplerin kontrolünün kendisinde olması için de her yeri her şeyi ve herkesi kontrol edebiliyor olması gerekir. O yüzdendir ki günlük hayatınızda bir çok yerde "kontrol noktaları" ile karşılaşırız ve çoğundan sessizce geçeriz. İş hayatımızda da durum aynıdır.
Mesela her türlü ticari malın giriş/çıkışı kontrollüdür. Sınır kapılarında insanların giriş/çıkışları kontrollüdür. Mesai saatlerinde iş yerine giriş/çıkışlarınız kontrollüdür. Okula gidiş/gidemeyişleriniz kontrollüdür. Bu kontrollerde bir aksilik çıkması durumunda ise hemen ek önlemler alınır, yeni düzenlemeler ve yeni kontrol biçimleri getirilir.
Devletin yukarıda sayılanlar gibi giriş/çıkış kontrolü yapması gerekmeyen yerlerden birisi de Kadın Rahmidir. Ancak nasıl oluyorsa en muhafazakâr hükümet en çok "bacak aramız" ile ilgilenen hükümetimiz oldu. Nerede, nasıl, ne zaman, kimlerle, ne amaçla seks yapılacağı konusunda sayısız açıklamaların yanında maksimum üretim miktarı konusunda "tavsiyeler ve teşvikler" verdi. Takibi mümkün olmayan aktiviteler lanetlendi ve tez zamanda önünün alınması için emirler verildi.
Çünkü devletin en sıkı takip etmesi gereken şey "üretim kontrolü" dür ve kadın bir yeniden iş gücü üretim makinesidir. Üstelik kendisi de demirbaş olarak kabul edilir. Demirbaşın amortisman ve yıpranma payı mevzusuna ise hiç girmiyorum.
Hükümetin her fırsatta, sosyal altüst oluşların meydana geldiği, ekonomik durumda ciddi denge değişikliklerin yaşandığı hatta "korkunç dış mihrak saldırılarının" yaşandığı dönemlerde dahi elini, dilini kadından çekmemesinin en büyük nedeni kadını ve bedenini kendi malı olarak görmesi ve üzerinde her durumda hak iddia ediyor olmasından gelmektedir.
Devletin dini, dili, ırk ve cinsiyeti yoktur diyenlerden olduğumdan bu tartışmayı erkek devlete bağlayamayacağım. Ben bu durumu devletin kendi doğası yanında erkek egemen zihniyetin yenilgiye uğratılmamış olmasına bağlayamayacağım. Ne yazık ki cinsiyetçilik karşısında en zor mücadele edilen alanlardan biridir. Bu zorluk ise cinsiyetçiliğin "doğal" görülebilmesinden gelmektedir.
Somut olarak :
"Bacak aranızın fotoğrafını çekerim."
"7 aylıktan fazla hamile kadınların sokakta gezmesi ahlaksızlıktır."
"Bir kadın erkeği tahrik etmekten başka hangi amaç ile sokağa çıkar"
" Erken stresli olursa bir tokat atabilir" gibi açıklamalar da aynı doğallığa sığınarak yapılmaktadır. Ayrıca cinsiyetçilik de din, dil ve ırk tanımaksızın her yerde kendine yer bulur. Kimi zaman demokrat dediklerinizin isimleri böyle haberlere konu olur, kimi zaman meslek odalarınız, sendikalarınız bu tür olayları kendi içinde halleder, ailenizi tv karşısında bir dayakçı kocayı, tecavüzcü herifin suçunu hafifletirken bulabilirsiniz.
Tam da kadınlar olarak ön safları tutmuşken, anneler olarak barikatlar kurmuşken ve fişkiye altında elbiselerimizle sokaklarda gecelerce dans etmişken hükümetin bu bacak arası ilgisine " bu hükümetin her zaman ki açıklamalarından biri" olarak bakmayalım derim. Alışmayalım. Alıştırmayalım.
"Benim bedenim benim kararım"..unutmayalım. Unutturmayalım.