Müzik

31 Aralık 2013 Salı

Yeminli Bakirelik


10 Etkileyici Fotoğrafla Arnavutluk'un Yeminli Bakireleri



Fotoğraf sanatçısı Jill Peters bir efsane gibi görünen ama günümüzde hala varlığını sürdüren"Burneshas”ları fotoğraflamış. Burneshas Arnavutluk'ta kadın kimliğinden vazgeçip bir erkek gibi yaşamaya devam edenlere verilen isim. 15. yüzyılda başlayan bu gelenek Arnavut kadınların henüz bir bakireyken ettikleri yemine dayanıyor. Bu yeminle birlikte erkek kıyafetleri giymekte (pantolon), oy kullanmakta, silah taşımakta, saat takmakta, sigara içmekte, mal mülk alıp satmakta özgür oluyorlar. Tabii isimlerini de değiştirerek.



 Yüzyıldan bu yanan uygulanan bu gelenek asıl olarak Arnavutluğun sıkı ataerkil bir yaşam düzenine sahip olmasından kaynaklanıyor..

Din farkı gözetmeksizin kadınlara yarım insan muamelesi yapılan bu coğrafyada tam bir insan gibi yaşamak için kılık değiştirmek gerekiyor.



Evlenmek istemeyen, erkeklerden hoşlanmayan, çalışmak isteyen ya da kısacası daha özgür bir hayat talebi olan pek çok genç kız için yeminli bakirelik gerçek bir çıkış yolu.


Bazen de dul kalan annelerini korumak için bu dönüşümü gerçekleştiriyorlar.



Yeminli bakireler ihtiyar heyeti önünde yemin ettikten sonra yeni erkek isimleriyle toplumda bir erkeğin gördüğü tüm saygıyı görüyor.



Gerçek anlamda bir aile reisi oluyor ve mirastan bir erkek kadar pay alabiliyorlar.


Sigara içebilen, şarkı söyleyebilen, mal mülk edinebilen, kahvede takılabilen yeminli bakirelerin dezavantajıysa kan davalarında bir erkek muamelesi görmeleri.


Ancak kan davasında öldürülen bir yeminli bakire için bir erkekle eşdeğer kan parası ödeniyor.


Günümüzde 40 ila 200 arasında yeminli bakirenin bu geleneği devam ettirdiği sanılıyor.



Ama çoğunun yaşı 50'nin üzerinde.

Arnavutluğun geçirdiği komünist dönem kadınlara verilen hakları arttırınca yeminli bakirelik müessesesine itibar azalmış.


Ama ülkenin kuzey bölgelerinde hala onlarla karşılaşmanız mümkün.


Yeminli bakirelikten dönüşün cezası ölüm. Ancak bu töre uzun zamandır uygulanmıyor.



Yemininden dönen kadınlar ise ölüm cezası uygulaması olmamasına rağmen hala memleketlerine dönmeye korkuyorlar.

30 Aralık 2013 Pazartesi

Akbil Basma



Akbil basma, Turnikeden atla!


Taksim Metro’sunda parası olmadığı için turnikeden atlayan bir genç darp edildi. Özel Güvenliklerin dedektör darbeleriyle başından yaralıdığı genç Okmeydanı SSK Hastanesi’nde tedavi ediliyor. Bakanlar ve çocukları milyonlarca lira yolsuzluk yaparken, gözünü hala halkın cebine

Winter Light / Kış Işığı (1963) II .


























Filmin Türü: Dram
Yapım Yılı: 1962
Ülke: İsveç
Yayınlanan Tarih: 13 Mayıs 1963
Senaryo yazarı: Ingmar Bergman

29 Aralık 2013 Pazar

Odub Herif & Melik Gökçek

İşte Başbakan ın kaldırttığı o video

İmza.la



28 Şubat döneminde, daha 14 yaşındayken, katıldığı bir Çeçenistan direnişine destek mitinginde İBDA selamı yapması nedeniyle, bir gece operasyonu ile tutuklanıp, "devleti yıkmaya teşebbüs" suçundan idama mahkum edilen Yakup Köse, cezası hapse çevrilip 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2011 yılında özgürlüğüne kavuştu.

25 Ocak 2000'de, Metris ve Bandırma cezaevlerinde İBDA davasından hüküm giyen tutukluların koğuşlarına, Balyoz davası kapsamında suçlu bulunan Korgeneral Korcan Polatsu'nun yönettiği eş zamanlı operasyon düzenlenmiş, tutuklulara ateş açılmıştı.Oldukça manidar bir şekilde "Noel Baba Operasyonu" adı verilen bu saldırıda 20 tutuklu yaralanmış ve ikisi (Sancar Kartal ve Hasan Meriç) hayatını kaybetmişti. 

Yakup Köse ve "Noel Baba Operasyonu" mağduru diğer 31 arkadaşına "askere karşı isyan" ve "yangın çıkarma" suçlarından dava açıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 25 Aralık 2013 tarihinde Yakup Köse ve arkadaşlarına verilen bu cezayı onadı. Yakup Köse'nin payına 6 yıl 8 ay hapis cezası düşerken, bu 32 mazluma toplamda 236 yıl ceza verildi.

Yakup Köse'yi annesinden ayıran, çocukluğunu çalan bu zalim düzen, bugün de onu çocuklarından ayırmak, babalığını çalmak istiyor. Biz, Yakup Köse'ye ve 32 arkadaşına hiçbir haklı sebep olmaksızın, usülsüz bir yargı süreci sonunda verilen bu cezanın iptal edilmesini talep ediyor ve bitmek bilmeyen 28 Şubat zulmünün artık sona ermesini istiyoruz.

Balçiçek İlter






Çocukluğunu çaldık, insanlığının peşindeyiz!


Ortalık toz duman.... Kimsenin bırakın yazmayı, konuşasının olmadığı şu günlerde etrafımızda acayip bir hava var. Malum gündemin dışına çıkan herhangi bir konu dile geldiğinde cevap kibirli! "Dur yahu! Daha mühim işlerimiz var!''
Sahi mi diyesim geliyor içimden, ne yapıyorsunuz?
Taraftar olmakla meşgulüz çünkü... Gündemi sanki bizden bağımsızmışçasına seyrediyor, yorum yapıyor, sanki ilgimiz yokmuşçasına dışarıdan yorumlarda bulunuyoruz. Bir sağduyulu bir memleketle gerçekten ilgili yorumu mumla arar hâle geldik... Maç seyrediyoruz sanki!
Ha bu arada önemli işlerimiz var, unutmayalım lütfen!!
Bütün bu operasyon, kabine değişikliği, kavga dövüş işleri derken eğer o çok kıymetli vaktinizden biraz ayırabilirseniz bir çocuğa yaptıklarımızı, hatta yapmaya devam ettiklerimizi anlatmak istiyorum... Olur mu? Çünkü filler tepişirken çimenler arada bırakın ezilmeyi, yeniden çıkamaz hale gelmek üzere... Konu mu? Tabii ki yargı... Tabii ki adalet!

Yakup Köse'yi tanıyor musunuz? Adını duymuşluğunuz var mı?

O aslında 28 Şubat'ın ağır mağdurlarından... 14 yaşında ne olduğunu bilmediği bir el hareketi yaptığı için sokakta örgüt üyesi olarak tutuklanan, içerde işkence gören, çocukluğunu hep birlikte çaldığımız bir isim. Çocukluğu yetmedi ama insanlığının peşindeyiz bugün!! Onu da alacağız, onu da alacağız ki, gözyaşları içinde sarf ettiği ''Benim bu sisteme sevgi beslemem, devlete saygı duymam mümkün mü?'' cümlelerini ona yutturacağız değil mi?

Devlet dediğin böyle olur zaten! Ceberut!

Yakup 10 yıl önce mahkemede annesinin zoruyla Miki Fareli tişörtünü giydiğinde sanıyordu ki, hakim onun çocuk olduğunu anlayacak. Gerçi o çoktan okşanmıştı, ona çoktan anlatılmıştı dünyanın kaç bucak olduğu ama çocuk aklı anasına inanmayı istedi, canı gönülden. ''Evladım giy bak hakim amca görsün senin çocuk olduğunu, anlasın bu işlerle ilgili olmadığı'' cümlesine kanası geldi. Hakim karşısında da 10 yıl yatacağı hapishaneye yollanırken de üzerinde Walt Disney'in kimseyi ötekileştirmemek için belki de en sevilmeyen hayvandan, fareden oluşturduğu dünya çapında bir karakter vardı. İronik değil mi?
Yakup içerde çok şey yaşadı. Mahkûmlara yönelik yapılan 'Hayata Dönüş-Noel Baba Operasyonu' sırasında Bandırma Cezaevi'nde bulunan 28 Şubat'ın 'en küçük' mağduruydu örneğin...
Dedim ya çocukluğunu çaldık diye...
Karşıma dikildiğinde içerden yeni çıkmıştı!
Öfkeliydi, haklıydı...
Bütün o çocukları gördünüz dedi... Manisa Davası'ndaki abilerimi, ablalarımı, beni görmediniz, unuttunuz, farkına bile varmadınız, oysa ben daha küçüktüm...
Haklıydı, sonuna kadar...
Yakup henüz 14 yaşında idamla yargılandı!
Neden?
2000 yılında gerçekleştirilen baskınlarda 'askere karşı isyan' ve 'yangın çıkarma' iddialarıyla ...
10 yıl yattı çıktı...
Yetmedi tabii tek dişi kalmış adaletimize!
Bir o kadar daha yatsın istiyoruz...
Geçtiğimiz günlerde Yargıtay'da görülen karar davada, Yakup için istenen 12 yıllık hapis cezası onandı. Evet yanlış okumadınız! Bir daha okuyun... 28 Şubat'ın baş aktörleri Çevik Bir'den başlayıp giden uzun liste bir bir serbest bırakılırken Yakup'un peşindeyiz! Bulduk asıl suçluyu sevgili okur! Şimdi rahatlayabiliriz... Hem bizim daha önemli işlerimiz var...

Newalaqasaba,Roboski: Em wê jînê qebûl nakin






Eğer (Allah göstermesin) Roboski’deki gibi sevdiklerimiz öldürülür ve katil(ler)i aranmazsa acıya ve utanca boğuluruz. Acının membaı malumdur; kaybımızdan gelir ama şahit olduğumuz adaletsizlikle katmerlenmiştir. Çünkü adaletsizlik de acı verir. Kabullenildiğinde insanı inançsız, sinik, boş vermiş yapar. Hayatın tüm büyüsünü bozar, her şeyi tatsız ve yavan eder. Adil değilse güzel değildir dünya. Soğuk ve acı yüklüdür. Şimdi Roboski’deki olduğu gibi.

Utanç ise şuradan gelir: Bize alenen, herkesin ortasında -hayatın ortasında- hakaret ediliyordur: “Sana kardeşinin katilinin -adaletin- peşine düşemeyeceğin bir dünya öneriyoruz.” diye bir cümle belirir havada ve bir an bile gitmez gözümüzün önünden. Susarsak acımız ve utancımız aldığımız her nefeste büyür, bizi boğar. Susamayız.Roboskililer gibi.

İzleyebileceğimiz tek yol vardır: İnsanlara anlatmak ve onları bizimle birlikte savaşmaya çağırmak. Roboskililerin yaptığı gibi.Aktarmak önemli, çünkü bu rezil teklif bulaşıcıdır. Öğrenildiği anda üçüncü kişiye de teklif edilmiş olur: “Sana oğlunun katilinin -adaletin- peşine düşemeyeceğin bir dünya öneriyoruz.”

Peki Roboski’de 34 genç ve çocuk bombardımanla öldürüldüğünde
ve katilleri aranmadığında
ve bulunup yargılanmadığında
ve yerlerine para önerildiğinde
ve bunlar televizyonlardan, gazetelerden
tüm ülkenin gözü önünde yapıldığında…


Geçen iki yılda nasıl bir cümle belirdi gözümüzün önünde? Nasıl bir rezil teklife büründü yaşananlar? Bize nasıl bir yaşam, nasıl bir ülke, nasıl bir rejim sunuldu?

Bizi bombalarla 30’ar 40’ar öldürebilecekleri,
Katilleri kollayıp saklayacakları,
katilleri aramıza salacakları,
her şeyin değerini paraya vurabilecekleri,
zalimin zenginin alenen keyif çattığı
mazlumun yoksulun bakıp korktuğu
ve hep sustuğu
ve hep sustuğu
ve hep sustuğu…


Peki biz dünyaya bakmaya, korkmaya ve susmaya mı geldik?

Bize alenen ‘34 çocuğumuzun katledildiği’ bir olayı ‘fazla kurcalamamamızı’ öneren bir hayat yaşamaya değer mi, bir ülke bizim olabilir mi, bir rejimle mücadele etmek gerekmez mi?

Böyle bir hayatı kabul edebilir miyiz?

Em wê jînê qebûl nakin.

Roboskililer gibi…

27 Aralık 2013 Cuma

Güven Adıgüzel


Yusuf'un Çağrılması

Kuyu diyorum Yusuf çıkıyor, elma deyince sen
İdeolojiler kaybederken yüksek sesle bekliyoruz, farkındayız dünya hali, ey ahali!
Akşamüstlerine çökmüş kederlere siperlenirken binlerce kez yenilmiş çocuklar
Evinize dönün çağrısı kadar, yoksulluk da modadır bundan böyle her mevsim
Bir filmde görmüştüm; çocuktur en yakını Allah’ın ve tüm köşe başları tutulmuştur
Mecazdan başka her şey susuyor, burda şiir söylenmiştir, kafiyelerde çokça Filistin!

Kuyu diyorum Yusuf çıkıyor, elma deyince sen
Sağ çıkılmaz dublörün öldürüldüğü hiçbir filmden
Susmayı öğrenemedik, konuşmak yüzyıldır en modern ayin
Makaslanan kırmızı kurdeleler kadar umursanmaz rüyaya hayretim
Ne çok efkârlardan geçiyoruz, ne de çok söylüyor şairleri dünya
Yol mürşid’tir yürüyene, dünyanın diline pranga vurmak da öyle!

Kuyu diyorum Yusuf çıkıyor, elma deyince sen
Görgü şahitlerini hiç sevmedik ve piyango biletlerini
Bir ‘ah’ kadar acemiydi bu törenler yağmurların hatrına suskun
Ellerimize gökyüzünü doldurup beklesek de, kalbimiz kuyu.
Rüyalara söz geçmiyor, gitmiyor başımızdan gömleğimizde kasten süslü dünya
-Müsait bir ölümde inememek gibiyiz-

Uyu diyorum aklım çıkıyor, elma deyince sen
İnsan’ın dehşetine nasıl da yeniliyor merhamet!
Kısmet her zaman en güzel ihtimal ve mürşid’tir düşene kuyu
Ölmek de bir ipucudur, sızlayıp dururken içimizde Kenan
Bu gömlek neresinden yırtılırsa orası zindandır artık!
Kimsesiziz nasılsa o kuşların kalbinde,


İkimiz de Yusuf

Yedinci Mühür / The Seventh Seal (1957)


















Filmin Yönetmeni: Ingmar Bergman

Filmin Türü: Dram, Fantastik
Yapım Yılı: 1957
Ülke: İsveç
Yayınlanan Tarih: 13 Ekim 1958
Senaryo yazarı: Ingmar Bergman